O güzelim acı ve tatlı sesinde yas da var, acı da, melankoli ve tutku da. “Don’t Explain”, “I’m A Fool To Want You” gibi klasikleşmiş parçaları zarifçe ve kırılganlıkla seslendirdiğinde, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de kalpler ve ruhlar titriyor.
Notaları istediği gibi eğip bükendi o. Enstrümanıyla deneyler yapan müzisyen gibi. Louis Armstrong trompetini nasıl çaldıysa, o da sesiyle aynısını yaparak şarkı söylüyordu. Şarkıları o söylediğinde, sanat oluyordu işte.
20. yüzyılın belki de en anlamlı, en önemli Jazz şarkıcısı için Cassandra Wilson şöyle demişti: “Bir parçanın duygusal çekirdeğini bulup çıkartma konusunda en iyisiydi”.
Sesinin tüm dünyaya, milyonlara yayılacağından habersiz olan Billie Holiday ise, “Otantik bir sesim yok. Benim sesim kaostan başka bir şey değil” demişti.
Gerçek ismi Eleanor Fagan olan Holiday, genelevde temizlikçi olarak çalışırken kendini bir gece klübünde şarkıcı olarak bulmuş, 30’lu yaşlarında ise Benny Goodman, Count Basie ve Artie Shaw’un gruplarında çalışma şansı yakalamış dev bir sanatçıydı.
Saksofoncu Lester Young’un”Lady Day” lakabıyla seslendiği Holiday’i izleyenler ona her zaman mest olmuş, sevmiş, ramp ışıkları altında ruhunu şarkılarıyla açmasını taparak izlemişlerdi.
ABD’de ırkçılığın en keskin olduğu zamanlarda şöhretin bir de karanlık tarafı vardı elbette. Julie Blackburn’un “Billie Holiday” isimli biyografisinde ilk kez 1939’da seslendirdiği ırkçılık karşıtı “Strange Fruit”daki sözleri devlet katmanında büyük tepkilere yol açmıştı…
Uyuşturucu ve alkol yüzünden siroz hastalığına yakalandıktan sonra Temmuz 1959’da hayata veda ettiğinde, henüz 44 yaşındaydı…